Kimse duymasın kimse bilmesin düşüncesiyle kendisinden para sızdırılan ve hatta tecavüze uğrayan ve çeşitli başka eziyetlere maruz kalan birçok vatandaşımız bulunmaktadır.
Santaja karşı yapılacak en doğru davranış ise şantajla herhangi bir talepte bulunan kişileri şikayet etmek, haklarında gerekli cezai işlemlerin başlatılmasını sağlamaktır.
Türk Ceza Kanunun 107.maddesinde açıkça düzenlendiği gibi;
* Hakkı olan veya yükümlü olduğu bir şeyi yapacağından veya yapmayacağından bahisle, bir kimseyi Kanuna aykırı veya yükümlü olmadığı bir şeyi yapmaya veya yapmamaya ya da haksız çıkar sağlamaya zorlayan kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beş bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
* Kendisine veya başkasına yarar sağlamak maksadıyla bir kişinin şeref veya saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususların açıklanacağı veya isnat edileceği tehdidinde bulunulması halinde de birinci fıkraya göre cezaya hükmolunur.
Görüldüğü gibi kanun kati surette şantaj ile çıkar sağlamanın yolunu kesmiş ve bu fiilin cezalandırılmasını öngörmüştür.
Haklarının farkında olan bilinçli her bireyin böyle bir olay ile karşılaştığında yapması gereken, bizzat ya da bir ceza avukatı vasıtası ile şikayette bulunmaktır.
İlgili Yargıtay kararlarında da belirtildiği gibi;
“…Sanığın açtığı boşanma davasına katılan eşinin karşı çıkmamasını sağlamak ve yasal istemlerini sınırlamak maksadıyla çektiği telefon mesajlarında; “Bu işi ya efendi gibi konuşursun ya da mahkemeye …’ni şahit olarak getiririm” ve “kafamı bozma, seni rezil ederim, ya her şeyini kabul et, ya da her şeyi göze al ”gibi sözlerle katılanın şeref ve saygınlığına zarar verecek nitelikteki hususları açıklama veya isnat etmekle tehdit ederek, TCY.nın 107/2. maddesinde yazılı şantaj suçunu işlediği gözetilmeden, …beraat kararı verilmesi, Yasaya aykırı ve temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden hükmün BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 28.04.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.” (T.C. Yargıtay 4. Ceza Dairesi 2008/11321 E. 2010/8463 K. 28.4.2010 T.)